Kelebeğin kanat çırpması bir serinlik yapacaksa şu Yozgat’ta beğenmemezlik yapmam , “yeri vardır” derim. Ufacık bir kırıntının bile doğa da karşılığı varken bundan sebeplenen yüzlerce canlı varken , küçümsemem, beğenmemezlik yapmam. “yeri vardır” derim. Lakin bu şehrin bir hafızası var. Bunu da göz ardı etmemek gerekli. En kalın bürokratın bile ömrü 3-5 senedir. Her gelen büyük bir hevesle başlar işe. Tam bir şeyleri başaracakken alırlar elimizden. Gideceklerini bile bile , saygıda kusur etmeyiz hiç birine. Hatta heyecanlarına ortak olur koşulsuz destekleriz. Sonuç değişmez. Bürokratlar zamanı gelince giderler. Yerlerine yenileri gelir. Oysa bizler bu şehrin kaldırım taşları gibi sabit yerimizde dururuz. Çok gelip geçen olur üstümüzden. Her biri ayrı bir renge bayar bizi. Sel gelir , rüzgar eser giderler. Bizi boyadıkları renklerde solar gider. Bizleri de sanki kendileri gibi bu şehre yeni gelmiş sayarlar ,zannederler. Hatta uzaydan geldiğimizi bile düşünenler var. Onlar neyse de taş devrinden kaldığımızı düşünenler bile olmuştur. Sanki hiç bir adabı bilmez gibi en temel işlerden başlarlar. Dedim ya bu şehrin bir hafızası var. Bürokrat önce o hafızayı açmakla başlamalı işe. Olmadı, olamadı. Her yeni cebinde taşlarla geldi. Bizim gibi kaldırım taşlarını düzeltmek için. Her gelen yeni bir taş koysa taşın üstüne, buradan fezaya yol olurdu. Günü birlik ziyaretler yapardık ailece. Lakin bu da olmadı. Her gelen gidenin koyduğu taşı ya kaldırdı, ya görmezden geldi, ya da kendi sıfırdan bir taş koyarak işe başladı. Biz Yozgat’ta yaşayanlar kara taşlarız. Parlak taşlar çoktan göçüp gittiler. Bizi parlatmaya çalışman beyhudelerinyaldızları hiç işe yaramadı. Sıkılınca bırakacağınız köşeye atacağınız değersiz bir eşya, oyuncak misali... Onca lafın özeti; Bizi bize bırakın. Bizi bizim içimizdekiler yönetsin.
Editör: Haber Merkezi