Haftasonlarını Anadolunun farklı rotalarında, dağlarında, göllerinde ırmaklarında, ormanlarında geçirmeye gayret ederim. Görmediğim farklı yerlerin ağaçlarıyla, kuşkarıyla, toprağıyla konuşur dertleşirim. Benim gibi hafta sonunu dağ başı yalnızlığında, bir su birikintisinin yansımasında, kuş seslerinin korosunda yapmak isteyen insanlar beton yığınlarından kaçarcasına buralara akın ediyorlar. Her insan kendi dilinde doğayla konuşuyor. Ancak kimisi dinlemiyor, kimisi anlamıyor, kimisi sadece kendi konuşuyor. Herkes doğa ile dertleşiyor ancak son zamanlarda gittiğim pek çok yerde doğanın derdinin daha büyük olduğuna şahitlik ediyorum. Çünkü doğa hep ev sahibi konumunda. Düşünün 4 - 5 çocuklu kalabalık bir misafir grubu evinize gün boyu misafir oluyor. Gün sonunda evin manzarasını hayal edelim. İşte bizim de uygun zamanda kucağına sığındımız doğa, bizim gibi binlere milyonlara ev sahipliği yapmakta. Ancak görüyorum ki doğa insan ırkından muzdarip efendim... Gittiğim pek çok yerde insan ırkının doğrudan doğaya ve diğer insanlara karşı benciliğinin, nankörlüğünün, acımasızlığının resmini görüyorum. İnsanların bahsini ettiğim yerlere gelip yeyip içip dinlenip ayrılırken bıraktığı izlere baktığımda içimden geçen şaşkınlık ve öfke duygularını sizlere anlatamam. Lüks lüks arabalara binip, kibar kibar konuşan insanların ardında doğaya ve gelecekteki diğer insanlara bıraktığı kirliliği, izleri gördüğümde şaşkınlık içerisinde kalıyorum. İnsanlarının kendi ürettiği kirliliklerini doğanın kalbine bırakıp gitmelerini gerçekten anlamıyorum. Geçtiğimiz haftasonu Boraboy'da kamp yaptım efendim. Boraboy Amasya'nın Taşova ilçesine yakın mesafede yer alan, yeşilin farklı tonlarıyla bezeli ve gölü olan bir doğa güzelliği. Kamp için burada çeşitli yapay plafformlar teşkil edilmiş, yeteri çöp toplama alanları oluşturulmuş. Pek çok şey insan ırkının istifadesi için sunulmuş. Doğa tüm güzellikleri ve renkleriyle canla başla çalışıyor. Ama o insanlar ki; kibar kibar konuşmaya gelince mangalda köz bırakmayan, her fırsatta toplumsal sorunlardan şikayet eden o insanlar kendi kirlilikleri ile doğanın ufkuna tecavüz etmede oldukça mahirler. Yahu insan bir yere gittimi temiz temiz sanki daha önce hiç kimse uğramamış gibi hissetiği bir yer arıyor lakin yok. Yok efendim... İnsanın ayağının dediği her yerde bir kirlilik var. Ben ve arkadaşlarım bir yere gideceğimiz zaman herşeyden önce çöp poşetimiz var mı önce onun kontrolünü yapıyoruz. Eğer çöp poşetimiz yoksa yola bile çıkmıyoruz edinmeden. Efendim bu zor bişey değil. Bizim kendimize doğaya olduğu kadar başka insanlara karşı sorumluluğumuz olduğunu biliyoruz. Bir domates kabuğunu dahi - bir haftada kaybolup gider - doğada bırakmıyoruz ki bizden sonra gelen rahatsızlık hissetmesin. Efendim bakın yazar diyor ki "nezaket başkasını rahatsız etmemek değil, asıl başkası için rahatsızlık duymaktır". Evet hakikaten biraz başkası için rahatsızlık hissetmemiz gerekiyor. Bakıyosun kelli felli insanlar kirliliklerini bırakıp toplum içindeki rollerine bürünüyorlar. Hakikaten aslan da çakal da yattığı yerden belli oluyor. Efendim dedim ya son zamanlarda nereye gitsem bu yaman çelişki ile, bu acımasız insanların kirlilikleri ile karşı karşıya kalıyorum. Efendim toplumla birlikte toplum içinde yaşamak sorumlu olmayı, doğaya karşı sevgi doğayı korumayı gerektirir. Sorumluluklarımızı hatırlayıp ağır vebalin ortağı olmayalım.
Sağlıcakla kalın...