Yozgat İl Müftü Yardımcısı Aybala Tuğba Uzuner, Peygamberlere iman, Allah'ın insanları doğru yola iletmek, emir ve yasaklarını onlara duyurmak için Peygamber denilen elçiler gönderdiğine inanmak, Peygamberlik müessesesinin varlığını kabûl etmek, Kur'an'da Peygamber olduğu zikredilen şahısların Peygamber olduklarını tasdik etmek olduğunu söyledi.
Yozgat Belediyesi ile Yozgat İl Müftülüğü işbirliğinde Çarşamba Söyleşileri devam ediyor. İl Müftü Yardımcısı Aybala Tuğba Uzuner’in konuşmacı olarak katıldığı ve kadınlara yönelik düzenlenen söyleşi Yozgat Belediyesi Eğitim ve Kültür Merkezi’nde (Tarihi Askerlik Şubesi) gerçekleştirildi.
Yozgatlı kadınların yoğun ilgi gösterdiği söyleşisi de "Peygamberlere İman" konulu sohbet yapıldı. İl Müftü Yardımcısı Uzuner, Allah Teâlâ'nın, emirlerini ve yasaklarını  Peygamberler aracılığıyla kullarına bildirdiğini aktardı.
Uzuner, “Peygamberler, Allah’ın insanlar arasından seçip görevlendirdiği elçileridir. Onların hepsi, kendilerinden sonra insanların Allah’a karşı bahaneleri kalmasın diye müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmişlerdir. Kur’an’da, Allah’ın kullarına peygamber göndermesinin bir lütuf oluşu şöyle ifade edilmiştir: “Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”  
Allah’a inandığını söylediği hâlde peygamberi kabul etmeyen kişi esasen Yüce Yaratıcı’nın, dünyaya ve beşer hayatına müdahalesini reddetmektedir. Dolayısıyla fizik ötesi alemle ve Yaratıcı’yla bağlantıyı sağlayan peygamberi yok saymak, dinin kendisini bütünüyle hiçe saymaktır. Bu sebeple nübüvvete ve risalete inanmadan Allah’ın varlığını kabul etmenin pratik bir anlamı yoktur. Dolayısıyla elçiye iman eden aynı zamanda elçiyi gönderene yani Allah’a iman etmiş olmakta; elçiyi inkâr eden, göndereni yani Allah’ı da inkâr etmiş olmaktadır. Resûlullah da bunu şöyle ifade etmiştir: “Bana iman etmeyen Allah’a da iman etmemiştir...” 
İslâm inancına göre, bütün peygamberler aynı dâva için çalışmışlar, aynı iman ve ibâdet esaslarını insanlara tebliğ ve telkin etmişlerdir. Bununla beraber peygamberlerin getirdikleri dinler arasında bazı farklar bulunduğu da bir gerçektir. Bunun da en mühim sebebi, asırların ve cemiyetlerin ihtiyaçları ve idrak seviyeleri başka başka olmasıdır. Peygamberler, insanların idrak seviyelerine göre konuşmuş ve ihtiyaçlarına göre hareket etmişlerdir. Söz ve şekillerde, dinin tatbikatına ait bazı ayrılıkların bulunması gayet tabiî ve fıtrîdir. Aynı zamanda âlemdeki tekâmül kanununun da bir icabıdır. Bütün bu ayrılıklar ve farklılıklar, hak dinlerin özde ve gayede bir olmalarına te'sir etmez. Peygamberler çeşitli aralıklarla ayrı ayrı asırlarda gelmiş olsalar bile, gelen peygamberler, bir önceki peygamberin dâvasını, kaldığı yerden yürütmeye devam etmiştir. İki peygamber arasındaki zaman süresinde, halkta yanlış inançlara sapmalar olmuşsa, yeni gelen peygamber bu yanlışı düzeltmiş, insanları ıslah ve irşad etmiştir.
Peygamberlere iman, imanın altı esasından biridir. Peygamberlere iman demek, insanlara doğru yolu göstermek için, Allah tarafından seçkin kimselerin gönderildiğine, bu kimselerin Allah'tan getirdiği bütün bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. Yüce Allah her Müslümana, aralarında herhangi bir ayırım yapmadan bütün Peygamberlere inanmayı farz kılmıştır: "Peygamber de kendisine Rabbi tarafından indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler. Allah'ın Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." (el-Bakara 2/285). Bu sebeple Peygamberlerin bir kısmına inanıp, diğerlerini tasdik etmemek küfür sayılmıştır: "Allah'ı ve Peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile Peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu? İşte gerçekten kâfirler bunlardır..." (en-Nisâ 4/150-151).
Kur'an'da da belirtildiği gibi yüce Allah, asırlar boyunca peygamberler göndermiş, insanları onlar aracılığıyla gerçeği benimseyip yaşamaya çağırmıştır. Kendilerine Peygamber gelmemiş hiçbir topluluk ve ümmet bulunmadığı Kur'an'da şöyle dile getirilmektedir: "(Geçmiş) her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı Peygamber bulunagelmiştir" (el-Fâtır 35/24), "Allah'a andolsun ki biz senden önceki ümmetlere de Peygamberler göndermişizdir..." (en- Nahl 16/63; ayrıca bk. Yûnus 10/47).
Peygamberlik, Allah vergisidir. Çalışma, ibadet ve taatla elde edilemez. Allah, Peygamberlik yükünü taşıyabilecekleri ve lâyık olanları bilir ve dilediğini Peygamber olarak seçer: "Bu, Allah'ın lutfudur. Onu dilediğine verir..." (el-Cum‘a 62/4). Bu seçimde mal, mülk, şan, şöhret ve makam etkili değildir” dedi.                SALİH AKGÜL
 

Editör: Hakimiyet Gazetesi