Siyaset ile spor karıştırılmaz.
Takımsal anlamda.
Birbirlerine benziyorlar.
Bir ayağı boş kaldı mı?
Geriye düştü mü?
Kendini başka ligde bulursun.

Bizim siyasetçiler alışıktır buna.
Takım içerisinde.
Takım ahengini bozmada üzerlerine yoktur.
İdmanlarda.
Birbirlerinin üzerine oynayarak.
Sakatlamayı bile düşünürler.
İnanın öyle.

Dün, takım ahengini bozuyor deyip.
Takımdan uzaklaştırılanlar.
Takım güçlü iken kapıya yaklaştırılmayanlar.
Bugün, değer iadesine tutuluyor.
Büyük oyuncusun moduna sokulup.
Katkı vermesi isteniyor.
İyi mi?

Siyaset.
Futbol gibi değil mi?
Takım içerisinde dengelerin nasıl sağladığını?
Oyuncuların birbirlerini nasıl yediğini?
Yönetim ile takım arasında bağlantının nasıl koparıldığını?
‘Ben’ varım edasıyla.
Çalışanların nasıl itibarsızlaştırıldığını?
Görmemek elde değil.

Yozgat siyaseti tribün endeksli aslında.
Yandaş.
Yalaka.
Grupçu.
Tarafçı.
Ötekileştiren.
Anlayışa destek verip.
Bununla övünenlerin alkışlandığı dönemdeyiz.
Kişisel siyasetin ağır basıp.
Toplumsal siyasetin yok edildiği.
Küçük ama benim olsun mantığının öne çıktığı dönemdeyiz.
Böyle bir yapıda da.
14 Mayıs’a ilerliyoruz.

Bizim siyasetçiler oyuncu.
Seçmen, taraftar.
Yıllardır, tribüne sırt dönüp.
Siyaseti yönlendirenler.
Bugün tribüne bakıp.
Taraftarı alkışlıyor.
Tribündeki taraftarı yanına bile getiriyor.
Niye?
Bittiğinin.
Yok olduğunun.
Döneminin sona erdiğinin farkında.
Son çırpınışlarını yapıyor.
Sahada girmek için de gayret gösteriyor.

Sizi bilmem ama.
Bu tribün.
Bu kez aynı alkışı vermeyebilir.
Zira.
Köprünün altından geçen sular.
Tüm gerçekleri ortaya koydu.
Kimin toplumsal siyaset yaptığını.
Kimin kişisel siyasete daldığını.
Kimin halkı düşündüğünü.
Tribündeki taraftar biliyor artık.
Tribünden medet umanlar.
Geçmişleriyle yüzleşmek zorundalar.
Halkı birbirlerine düşürüp.
Gruplaştıranlar.
Tribünden gerekli dersi alacaktır.
Anlatabildim mi?