Bak oğlum buraya Yozgat derler.

Havası sert insanına mert derler…

İki tepe arasındadır.

Daha doğrusu iki tepe arasını sıkışmıştır.

Bak oğlum burası yiğidin harman olduğu yer derler.

Şimdi ne harman var ne de yiğit.

Bak oğlum buraya şehir derler…

Bazıları köy kent…

Cezalı bir şehir derler oğlum buraya…

Taş üstüne taş koymayacaksınız…

Bak oğlum bir Yozgat kadar 10 Yozgat vardır dışarda…

Durmaz kimse Yozgat’ta…

Yükünü bulan yol tutar oğlum…

İnsandan daha çok mezar taşı vardır.

Yaşayandan daha çok nefes almak için mücadele eden.

Fakir bir kenttir…

Zengini vardır ama Yozgatlıyım demez.

En milliyetçi şehridir Yozgat…

Sokakta karavana…

Cephede ön en say ta…

Seveni yoktur oğlum Yozgat’ı…

Hatta Yozgatlı da sevmez Yozgat’ı…

Lakin laf söyletmez kimseye…

Bak oğlum yobaz derler bu Yozgatlılara…

Ama dara düştü mü de sarılırlar Yozgatlıya…

Ekmek var çağırmazlar…

Mezar var koş derler oğlum bu Yozgatlılara.

Kaderine terk edilmiş bir hasta gibi görürüler oğlum Yozgat’ı…

Ama ne ölür…

Nede insanca yaşar…

Bitmedi ülkenin Yozgat ile derdi…

Sığdıramazlar bir yere…

İmkân olsa ana karadan kopsun gitsin başka diyara…

Sofra kurarlar çağırmazlar…

Teşvik var vermezler…

Bize şark derler şarka memur vermezler sadece sürerler.

Bak oğlum Yozgat’a yıllarca sürgün yeri dediler.

Daha fazla anlatayım mı oğlum sana Yozgat’ı…

Anlatırsam utanır mı siyaset…

Utanır mı bürokrat…

Abbas Sayar da demiş zamanında…

Bir mezar yerini bile çok gördüler…

Bak oğlum burası Yozgat…

Hiçbir yere benzemez…

Bir elin parmakları gibi…

Ama asla da olamaz bir elin parmakları gibi bir…

Oğlum burası Yozgat…

Gelirken ağlanan giderken daha çok ağlanan…

Burası Yozgat…

Ama ne Yozgatlı var….

Nede sayılan bir Yozgat…