Yozgat Hakimiyet Gazetesi yazarı Büşra Durak’ın “Chrononutrition; Zaman – Beslenme İlişkisi” başlıklı son yazısını okumak için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

İnsan vücudu gün içinde belirli saatlerde farklı fizyolojik, hormonal ve metabolik tepkiler gösterir. Bu ritimler, hipotalamus içinde bulunan sirkadiyen saat tarafından düzenlenir ve uykudan enerji metabolizmasına, hormon salınımından sindirim fonksiyonlarına kadar pek çok sistemi senkronize eder. Chrononutrition, yani zaman-beslenme ilişkisi, besin alımının sadece ne olduğundan ziyade ne zaman alındığının da sağlık üzerinde önemli etkileri olduğunu vurgular. Bu yaklaşım, beslenme planlarını biyolojik saate göre düzenleyerek metabolik sağlık, kilo yönetimi ve genel yaşam kalitesi üzerinde olumlu sonuçlar hedefler.

Gün içinde yiyecek ve içeceklerin alınması, insülin duyarlılığı, glukoz toleransı, lipid metabolizması ve sindirim enzimlerinin aktivitesi gibi süreçleri doğrudan etkiler. Örneğin sabah saatlerinde insülin duyarlılığı daha yüksek olma eğilimindedir; bu da karbonhidrat alımının erken dönemde daha etkin yönetilebileceğini gösterir. Akşam saatlerinde ise insülin duyarlılığı azalır, bu nedenle geç saatlerde yüksek karbonhidrat veya yüksek kalorili öğünler kan şekerinin dengesizleşmesine ve uzun vadede kilo artışına yol açar.

Zaman kısıtlı beslenme (time-restricted feeding) ve aralıklı oruç (intermittent fasting) gibi protokoller chrononutrition alanında sıkça gündeme gelir. Bu yöntemlerde günlük enerji alımının merkezileştiği pencere belirlenir — örneğin 8:00–18:00 ya da 10:00–20:00 arası. Bu düzenlemeler, enerji alımının vücut saatine denk getirildiği durumlarda metabolik markörlerde iyileşme, kilo kaybı ve inflamasyonda azalma sağlayabilir. Ancak bu yaklaşımların tüm bireyler için uygun olmadığı; yaşam tarzı, çalışma saatleri, gebelik, kronik hastalıklar ve bireysel metabolik farklılıklar gibi faktörlerin göz önünde bulundurulması gerektiği unutulmamalıdır.

Chrononutrition’ın klinik uygulamalarda pratik yansımaları vardır. Diyet danışmanlığı sırasında öğün zamanlamasını değiştirmek, küçük fakat etkili davranışsal müdahaleler sağlayabilir. Örneğin gece geç saatlerde atıştırmayı azaltmak, kahvaltıyı düzenli hale getirmek, ana öğünleri günün erken saatlerine kaydırmak gibi basit öneriler hem kilo kontrolü hem de glisemik kontrol açısından fayda sağlayabilir. Sporcularda ise antrenman zamanlamasıyla besin alımını eşleştirmek performansı ve toparlanmayı iyileştirebilir.

Chrononutrition araştırmaları aynı zamanda melatonin, kortizol ve büyüme hormonu gibi sirkadiyen hormonların beslenme üzerindeki etkilerini inceler. Melatonin salınımının artmasıyla birlikte gece yemeye bağlı metabolik olumsuzlukların artış gösterdiği, dolayısıyla uyku-beslenme döngüsünün bozulmasının sağlık riski oluşturduğu yönünde bulgular vardır. Bu nedenle uyku hijyeni, ışık maruziyeti ve düzenli fiziksel aktivite de zaman-beslenme stratejilerinin parçası olarak ele alınmalıdır.

Chrononutrition bireysel sağlığı destekleyen, uygulaması nispeten basit ancak etkileri derin olabilen bir yaklaşım sunar. Beslenme planlarının sadece içeriğine değil, zamanlamasına da dikkat edilmesi; özellikle metabolik hastalık riski taşıyan bireylerde, iş hayatı düzensiz olanlarda ve kilo yönetimi hedefleyen kişilerde anlamlı farklar ortaya çıkarabilir. Bununla birlikte kişiselleştirme esastır: her kişinin günlük rutini, kronotipi ve tıbbi geçmişi göz önünde bulundurularak sürdürülebilir ve işe yarar zaman-beslenme stratejileri geliştirilmelidir. Her Cuma ‘Sağlık 354’ programında görüşmek dileği ile… Esen kalın.