Üzerinde yaşadığımız yer kabuğu diğer ismiyle Litosfer tabakası, fay ismi verilen yırtıklar boyunca birbirinden ayrılmış levhalardan oluşmakta ve Astenosfer tabakası üzerinde yer almaktadır. 
Astenosfer tabakası mekanik olarak zayıf ve viskoz haldedir. Yani daha basit şekilde ifade edecek olursak üzerinde yaşadığımız her bir levha Astenosfer tabakası üzerinde adeta bir gemi gibi yüzmektedir. 
Şimdi olayı matematiksel olarak kıyaslayabilmek açısından basit bir örnek yapalım. 10 km eninde 10 km boyunda ve 10 km uzunluğunda bir levhanın yaklaşık ağırlığını hesap edecek olursak; 2.700.000.000.000 ton ifadesi ile karşı karşıya kalmaktayız. 
Böylesine küçük boyutlardaki örnek bir levhanın matematiksel olarak nasıl devasa bir boyuta dönüştüğü açıkça görülmektedir. 
Öyleyse şimdi ülkemizin büyük bir kısmının içerisinde bulunduğu Anadolu Levhasının büyüklüğünü hayal edelim. Şimdi de bu devasa levhanın hareketini, bu harekete bağlı olarak meydana gelebilecek hadiseleri düşünelim. Aslında üzerinde fazla düşünecek bir şey de yok. Çünkü en acı tecrübelerden birini geçtiğimiz 6 Şubat’ta yaşadık. 
DEPREM! 
Levhaların dinamik ve mekanik yapıları birbirinden farklı olduğu için sürekli bir çekişme halindeler. Bu çekişmeler sonucunda muazzam enerjiler ortaya çıkmakta ve en soğuk tabiriyle depremlerle yüzleşmekteyiz.
Ülkemiz coğrafi olarak 3 önemli aktif fay üzerinde konumlanmaktadır. Güney-Doğu Bölgemizin içerisinde bulunduğu Arap Levhası, kuzeyindeki Anadolu Levhasını sıkıştırmakta ve Anadolu Levhası batıya doğru her yıl 2,5 cm hareket etmektedir. 
Bu hareket Kuzey Anadolu Fayı boyunca belirli periyotlarda deprem üretmektedir. Kuzey Anadolu Fayı 1939 Erzincan depreminden itibaren 1999 Düzce ve Gölcük depremlerine kadar birçok yıkıcı deprem üretmiştir. Bu fayın uzun süre kırılmadan kalan kesimi Marmara Denizi’nin içerisinden geçen kısımdır. 
Geçmiş kayıtlar incelendiğinde bu kısımda en son büyük depremin 1766 yılında meydana geldiği görülmektedir. Bu bilgiler ışığında, Marmara Denizi’nde er ya da geç bir kırılma meydana geleceği bugün hepimizin malumudur. 
Burada ne zaman ve ne büyüklükte bir deprem olacağını bilemiyoruz, önüne de geçemiyoruz. Ancak depremin yıkıcı etkisinin önüne geçmek pekâlâ mümkün. Zor olsa da yıllar alsa da mümkün. 
Sonuç olarak ülkemizde deprem sürpriz değildir, bundan sonra da sürpriz olmayacak. 
Eğer biz olası herhangi bir depreme hazır değilsek, burada en masum olan yine deprem olacaktır. 
Deprem meydana geldikten sonra yapacak fazla bir şey ya da söyleyecek fazla bir söz olmadığını artık çok iyi biliyoruz. 
Bu sebeple henüz vakit varken Devletimizin bu konuda atmış olduğu adımlara zaman kaybetmeden kulak verilmesi gerektiğini hatırlatıyorum ve hatırlatmaya devam edeceğim. 
Kalın sağlıcakla…