Orta okula gittiğim zamanlarda – daha doğrusu uykunun en tatlı zamanlarında kalkıp okula gitmek için yola düştüğüm ve ayaklarımın genellikle beni geri dönmeye zorladığı zamanlarda – gazete dağıtan bir abi ile karşılaşırdım.
Abinin gazeteyi 5. kattaki sahibine ulaştırmak için ilginç bir yöntemi vardı. Lastikle gazeteyi kuşatır, ipince hale getirir ve %99,9 isabet oranıyla gazeteyi sahibinin balkonuna ulaştırırdı.
O zamanlar aynı gazete bana göre kocaman çarşaf gibi yapısıyla bir şeyleri sarmak veya serip üzerinde bir şeyler yemek için oldukça idealdi. Tabi bunları bir çocuk aklıyla düşünürdüm.
O yıllardan sonra teknolojinin hızlı gelişim çağı benim de çocukluktan gençlik çağlarıma geçtiğim zamanla paraleldi. Artık dünyayı herkes gibi bende cebimde taşıyordum. Artık tüm dünyadaki haberleri hatta deyim yerindeyse tüm dünyayı cebimde taşıyordum.
Muhtemelen ben de şu soruyu sıklıkla sormuşumdur bir yerlerde. “Yahu gazete okuyan mı kaldı? İşte hayatın cilvesi de buya. Yıllar sonra o gazete ile nasıl bir bağ kurulduğunu bizzat yaşamış oldum. Yıllar sonra pazartesi sendromlarının nasıl pazartesi heyecanına dönüştüğünü yaşamış oldum. Gazete denilen şeyin benimle duygusal bir bağ oluşturacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.
Kendimi, oluşmaya başladığım dönemlerim olarak adlandırdığım dönemlerim de içimde sürekli bir yazma ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Bir gün bir yerlerde yazmanın heyecan verici hayali içimi sarmaya başlamıştı.
Ama bunun bir gazete köşesi olacağı yine aklıma gelmezdi.
2023 yılında gökyüzünü pozladığım – amatör gökyüzü gözlemcisi olduğumu beni tanıyanlar bilir – fotoğrafları yerel gazetelerde haber yapmak istedim.
Haberi yapmayı Yozgat Hakimiyet Gazetesi üstlenmişti. Bu gelişme ile birlikte Yozgat Hakimiyet ailesinin bir üyesi, gazetenin bir köşe yazarı olmuştum.
Benim günüm salı günleri olmuştu. Salı günü çıkacak gazete için Pazartesi günü yazıyı Çetin Abi’ye gönderme günüdür. Bundan dolayı her pazartesiyi “bugün yazıyı gönderme günü” olarak kodlayarak heyecanla karşılarım.
Nasıl heyecanlanmayayım?
Bir sanatçı konsere çıkmadan nasıl heyecanlanıyorsa ben de aynı şekilde heyecanlanıyorum. Düşüncelerim, iç dünyam, kavgalarım, heyecanlarım yarın okuyucu karşısına çıkmak üzere baskıya gidiyor.
Ve salı günleri…
En sevdiğim günün salı günü olduğunu da böylece açıklamış olayım.
Bugün artık okuyucu ile buluşma günü.
Bir davet.
Heyecanlı bir gün.
Bugün herkes benim misafirim.
Beni okuyan herkesle sohbetimiz başlıyor.
Hele bir de raflardaki yazınızın olduğu gazeteyi her salı sabahı heyecanla almaya giden özel bir insan varsa hayatınızda…
İşte o zaman heyecan daha da çok katlanıyor. Ve her salı gününün Yozgat Hakimiyet Gazetesi masamın üzerinde, göz hizamda yükselmeye devam ediyor.
Hani dedim ya gazeteler için bir yerlere sermek için vs oldukça ideal olduğunu düşünürdüm diye. Şimdi masamın üzerindeki tek bir gazetenin başına bir iş gelme ihtimalinin dahi korkusunu anlatamam sizlere.
Bu yazımda gazetenin benim hayatımdaki kısa tarihini özetlemeye çalıştım. Bu yazımı özel yapan ise; bir parçası olduğum Yozgat Hakimiyet Gazetesinin kuruluş yıldönümünü kutluyor olması. Vesile ile ben de köşe yazarı olduğum gazetemizin yeni yayın yılını tebrik ediyorum.
Sağlıcakla…