Anadolumuzun her bir köşesi adım adım gezilmeye, görülmeye ve keşfedilmeye değer detaylarla dolu.
En kuzeyden en güneye, gün doğuran dağlardan, gün batıran ovalara, denize ulaşan yamaçlara, suların ve yeşilin renginin tondan tona döndüğü her bir manzaraya davet…
Bu davete her surette icabet etmeye çalışmak benim mutat yaptığım işlerdendir. Bugün sizlere hafta sonu arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz bir yürüyüş rotasını anlatmak istiyorum.
Çok bilinen bir bölgenin daha az bilinen bir rotasından bahsetmek istiyorum.
Hattuşa Antik kenti çevresinde bulunan Hitit Yolu’nun Budaközü Vadisi parkurundan…
Bu rota “Budaközü Vadisi'nin Doğa Turizmine Kazandırılması” projesiyle bir yürüyüş rotası haline getirilmiş. Ancak doğa sporları kuruluşları ve profesyonelleri dışında bugün çok bilinen bir rota olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Hattuşa’ya gezmeye giden pek çok kişinin bu rotadan bilgisi olmadığını sıklıkla duyuyorum.
Genellikle gün sonunda “burası antik kentten daha keyifliymiş” dönüşlerini alıyorum çünkü. Bizim yürüyüşümüz de Hattuşa Antik kentinden başladı ancak hedefimiz başkaydı. Antik kentin doğusu boyunca uzanan Budaközü Vadisi’nde ahşap merdivenlerden, çelik asma ve ahşap köprülerden, yürüyüş yollarından ve yer yer doğal parkurlardan su ve kuş sesleri eşliğinde geçerek ilk önce hoşur şelalesine ulaştık. Burada bir süre suyun sesini dinleyerek suyun sürekliliğinin kayalar üzerinde meydana getirdiği şekilleri izledik. Bir tarafta yeşilin huzuru, bir tarafta canlanmakta olan doğanın sesiyle büyülenirken düşüncelere daldık. Burada verdiğimiz moladan sonra zor bir patika bizi bekliyordu. Kısa mesafede yaklaşık 150 metre irtifa kazanarak Hattuşa şehrinin güney yamacına Tarihi Hitit yolunun temel noktasına ulaştık.
Hitit yolundan çıkarak Kültür Bakanlığınca tanınan bu parkuru tamamlamış olduk. Ancak yürüyüşümüze devam etmekte kararlıydık. Hedefimiz İbikçam Göletinin suyuna ulaşıp manzarayı temaşa etmekti.
Yaklaşık 2 km süren köy yolunu takip ederek İbikçam Göleti ve Japon Bahçesine ulaştık. Yaklaşık 3 saat süren yürüyüşün ardından göletin serin sularıyla kucaklaştık. Bizi kucaklayan sadece göletin suyu değil aynı zamanda Anadolu İrfanı idi. Bizim yorgunluğumuzu ve açlığımızı fark eden gönlü yüce Anadolu insanı bizlere ikramda bulunarak kalbimizde taht kurdu. Anadolu rotalarında bu manzaralara sık rastlarsınız. Kimde bir ekmek varsa ortaya koyar.
Ez cümle başta da dediğim gibi Anadolu’da atılan her bir adım bir maceraya bir anıya yahut bir keşfe dönüşüyor. Bana hayat veren, hareket verdiği müddetçe Anadolu’yu adımlamaya her bir adımı sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Yeni bir Anadolu rotasında buluşmak dileklerimle.
Sağlıcakla Kalın…