Kısa bir ara vermiştim.
En son bıraktığımda siyasi arena da birçok belirsizlik vardı.
Şimdi ise birkaç belirsizliğin dışında tüm taşlar yerine oturmuş gözüküyor.
Bazı taşlar tam gediğine otururken bazıları yerini bulamamış gibi.
Özelikle ilçelerde bu gedikler seçim öncesi krizlere neden olmuş gözüküyor.
Esasında bu çok da beklenmeyen bir durum değil…
Zira her seçim öncesi adı açıklanmayan bazı adaylar küskünlüklerini kızgınlıklarını dile getirebiliyorlar.
Bazıları bu durumu sineye çekebiliyor.
Bazıları ise kendilerini aday oldukları partilerin dışında yeniden aday olarak karşımıza çıkabiliyor.
İdeoloji…
Dava…
Hepsi birden rafa kalkabiliyor.
İşin tuhafı partilerde bunları sineye çekebiliyor.
Oysa transfer edilen aday kendi partileri içinde huzursuzluk oluşturabiliyor.
“Bizim adamımız yok da başka partinin adamını başımıza aday olarak getirdiniz” diyenler çok da haksız olmasa gerek… 
Ak parti de tamda bunu yaşıyor.
Aday gösterilmeyen bazı isimler başka partiden aday gösterildi ve bazı yerlerde yeni açıklamalar olacağı aşikâr.
İthal ya da eli çantalı adaydan da bahsedenler bundan hoşnut olmayanları da görüyor, okuyorsunuz…
Bunları tek tek ele alıp irdeleyebilirsiniz.
Lakin artık bunun bir önemi yok.
Seçim sonrası elde edilen sonuca göre “kakıç” yapma hakkınız var.
Hak, adalet terazi şaştığında bozuk saat bile günde iki sefer doğru göstermek istemez.
Bir ilçe için 10 aday çıkar.
Biri hak yerini buldu der…
Dokuzu hakkım yenildi der.
Bu dokuzdan birkaçı başka partiye geçer…
Birkaçı “madem hakkım yendi hak yiyenlere ne oy veririm ne de oy verdiririm” der.
Birkaçı “ben zaten ismin duyulsun diye aday olmuştum hakkım yendi ama sıkıntı değil” der…
Der de derler…
Partiler adaylarına böyle belirleyip hareket ederlerse yarında diyecekleri bundan farklı bir şey değil…
O zaman millete değil siyasi abilere iyi olmak yeterli…
O zaman millete değil siyasi abilere ikna etmek yeterli…
Milletin değil onların gözüne girmek daha önemli…
Hal böyle olunca tokmak kimin elindeyse davuldan isteği sesi çıkartır.