Hüthüt’e Arifi sormuşlar…
Arif olan kimdir?
Onun işi nedir?
Yer, içer, uyur mu?
Tüm meclislerde Arif bulunur mu? 
Bir garip midir, yoksa ulu mu?
Ayan mıdır, yoksa gizli mi?
Hüthüt ise şöyle demiş: 
“Arif kişi odur ki”: Yukarıda oturana hürmet, aşağıdakine hizmet eder.
Allah’ın verdiği akla uyar.
Övmenden hoşlanmaz, sövmene gücenmez.
Mekansızlık aleminin düşünce yolcusudur. 
Düşüncesi yüce yerlerde dolaşır.
Dünyaya kıymet vermez.
Şaşı gibi biri iki görmez.
Kem laf eylemez, kem söz dinlemez.
Az çok yalan söylemez. 
Eline taş değse mücevher olur.
Vefalıdır kimseyi incitmez.
Naz etmez, kibirlenmez. 
Padişah olsa adil olur.
Verince seni övmez, vermeyince de sövmez.
Malını doğru alır doğru satar. 
Zamanın ve durumun etkisinde kalmaz,
Vaktin gereğini yerine getirir. 
Hile etmez, dedikodu söylemez.
Kimseye yüz çevirmez.
Sözünden dönmez.
Başkasının ayıbına gülmez,
Kimsenin kaygısından zevk almaz.
Ne güzel söylemiş değil mi Hüthüt? 
O kadar çok dünyalı-laşmışız ki dostlar, yarınlara sahip olacağız diye anı kaçırmışız, geçmişi bulacağız diye kendimizi kaybetmişiz. 
Yok olup gidecek mal, solup gidecek beden için öylesine kaygılanmışız. Cahiliye putlarını kırmışız ama modern putların kölesi olmuşuz. Modern de olsa cehalet karanlıktır dostlar, ilim ise ab-ı hayat. Ölmeden evvel ölmeli dostlar. Ariflik yoluna talip olmalı. Nitekim Arif; uzun, sarı saçlı, kadın, erkek, Hintli, zengin, güzel demedi Hüthüt….
Mâhı isteyen mâhiyi bırakmalı dostlar. Kalın sağlıcakla….